Taner Akçam’ın Ermeni Meselesi Hallolunmuştur Kitabının Aktarım Notları[1]

Beril Sarıaltun

Taner Akçam’ın kitabın girişinde de belirttiği görüşüne baktığımızda, Akçam’ın Ermeni meselesini sadece bir “Ermeni” sorunu olarak görmemesi, onun yerine bu problemlerin kaynağını İttihat ve Terakki’nin gayri-Türk, gayri-Müslüman unsurları temizleme planın bir parçası olarak görmesinden dolayı kitapta yalnıza Ermeni tehciri araştırmaları bulunmuyor. Ancak aktarımda kitabın Ermenilerle ilgili bölümü anlatıldığından aktarım notlarında da yalnızca Ermenilerle ilgili bölümlere yer verildi. Kitapta araştırmacılar için kaynak oluşturabilecek daha birçok olayın da arka planı verildiğini belirtmek gerekli.

Akçam’ın kitabının Ermeni meselesi üzerine çalışma yapmak isteyenler için önemli bir kaynak olmasının sebebi iki şeye dayanıyor. Birincisi, Akçam resmi tarih tezlerinin kaynak gösterdiği “resmi” yazışmalar ve raporlar üzerinden resmi tarihin Ermeni sorununa bakış açısını çürütebiliyor. Diğer bir sebep de Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni “tehcir”inde sorumluluğu olmadığını kanıtlayabilmek için ortaya attığı, üzerine birçok yatırımın yapıldığı yurtdışı merkezli akademik çalışmaların kitapta ifşa olması ve bu çalışmaları yalanlayabilecek birçok karşıt görüşte kaynağın ortaya çıkartılması.

Kitapta bu olayı anlatırken sade bir dil seçen ve kanıtlara dayanarak anlatan Akçam’ın kaynakları şunlar: Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dâhiliye Nezareti Kayıtları, dönemin resmi gazetesi Takvim’i Vakayi’de çıkan İttihat ve Terakki’nin yargılanma sürecini anlatan haberler, 1918-1922 Osmanlı basını, Kudüs Patrikhane Arşivleri, İttihat ve Terakki’nin sorgulandığı meclis komisyonu olan 5. Şube Komisyonu tutanakları, meclis zabıtları.

Bu resmi kaynakların yanında Akçam’ın araştırmalarında toparladığı anılar da yer alsa da kitapta yukarıda bahsedilen resmi kaynaklara dayanan bir anlatım tercih edilmiş.

Bu resmi kaynakların yanında İttihat ve Terakki’nin tehciri yönlendirirken parti üzerinden değil de İttihat ve Terakki’nin gizli örgütü üzerinden, yani Teşkilât-ı Mahsusa kanalı kullanıldığı görülüyor. Teşkilât-ı Mahsusa belgelerinde “okunduktan sonra yakılması” emri olduğu ve Talat Paşa’nın kara kaplı defterinde yazılanların yok edilmesi bilgileri var olan kaynakların yanında aslında daha büyük bir tabloya ve daha çok belgenin varlığına Akçam tarafından işaret ediliyor. Burada aynı zamanda tehcir süreci bittikten sonra Teşkilât-ı Mahsusa üyelerinden tehcirde önemli görevlerde bulunmuş Çerkez Ahmet, Yakup Cemil, Kürt çete reisi Şaftanlı Amero, Kürt Murza Bey, Kör Nuri ve jandarma çavuşu Tahsin’in asılması da örgütün kendi içerisinde bir “sessizleştirme” çabasının ürünü olarak da görülebilir.

Balkan Savaşları sonrasında Ege’de başlayan gayri-Türk unsurlarının arındırılması politikasıyla Ermeni tehciri benzer doğrultuda ilerlemiş. Örneğin 1914 genel nüfus sayımında 17,5 milyon olan nüfus sonrasında 1/3 oranında yer değiştirmiş, imha edilmiş ya da zorla sürgüne yollanmış. Yani bu mesele yalnızca Ermeniler değil genel bir “temizleme” operasyonunun bir parçası.

Ermeni tehciri başlamadan önce gayrimüslim nüfusa ilişkin ayrıntılı bir şekilde tutulan defterlerde kimin ne kadar mülkü olduğu, nerede kaç kişiyle birlikte yaşadığına dair ayrıntılı dökümler çıkartılmış. Aynı zamanda, Balkan Savaşları sonrasında imzalanan anlaşmalarda Balkanlar’daki Türkler azınlık statüsüne düştüğünden İttihat ve Terakki’nin gayrimüslim halklara ilişkin nüfus politikası “%5-%10” kuralına tâbi olmuş. Bu politikaya göre sınırları belirli bir bölgede %10’dan fazla Ermeni bulunamıyor. Hatta “hareketli” olarak adlandırılabilecek Halep, Musul gibi bölgelerde Ermenilerin %5’ten fazla nüfusa sahip olmaları yasaklanmış. Taner Akçam bunun üzerine yapılan nüfus sayımında Doğu vilayetlerinde 1 milyon üzerinde bulunan Ermeni nüfusunun 1,6 milyonluk Müslüman nüfusun %10’u haline nasıl geleceği “Ermeni tehciri” tartışmalarında kritik bir noktayı oluşturduğunu belirtiyor.

Resmi tarih tezlerine göre 24 Nisan’da siyasi tutuklamalar ve sürgünlerle başlayan Ermeni meselesinin kaynağı Zeytun, Bitlis, Sivas ve Van’daki Ermeni ayaklanmalarıdır. Oysa Talat Paşa’nın “meselenin esaslı bir şekilde çözümlenmesi ve toptan yok edilmesi” sözü 24 Nisan’dan çok daha öncedir. Bunun yanı sıra 24 Nisan’dan çok önce başlamış olan Rumlara uygulanan göç –ki Ermeni tehcirinin provası olarak bilinir-, aynı zamanda 24 Nisan’dan önce başlayan Ermeni “tehcir”i bu olayların ayaklanmalarla ilgisi olmadığını kanıtlamaktadır. Özetle sorun gayri-Türk, gayri-Müslüman sorunudur ve mesele çok daha planlıdır. Örneğin Vehip Paşa’nın yazılı ifadesinde yukarıda bahsedilen bölgelerde başlayan ayaklanmalarla korkan İttihat ve Terakki, göçün ve bölgelere yapılan baskıların kapsamını ve şiddetini arttırmıştır. Vehip Paşa bu durumu “Ermenilerin katl ve imhası ve katillerin yağma ve gaspı İttihat ve Terakki merkezi umumisinin kararlaştırması sonucudur.” diyerek anlatır. Ermenileri katletmeyeceğini veya göçe zorlamayacağını belirten Lice valisi Teşkilât-ı Mahsusa tarafından öldürülür. Bunun yanında T.C.’nin Teşkilât-ı Mahsusa kaynakları değil İttihat ve Terakki’nin resmi kaynaklarına yönlendirmesi bir diğer soru işareti oluşturan meseledir. Akçam devletin bu konuda kendine çok güvenli olmadığının bir kanıtı olarak görüyor bu durumu.

Bundan başka Almanya’nın 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’nın müttefiki olmasından, Amerika’nın ise savaş başlangıcında tarafsızlığını ilan etmesinden dolayı yurtdışı kaynaklı baskılar genellikle bu iki devlet tarafından yapılıyor. Örneğin Alman Büyükelçiliği katliamların boyutuna ilişkin haberleri aldıktan sonra nota verdiği, Amerikalı diplomat Morthengau’nun Enver ve Talat Paşa’yı düzenli bilgilendirme için sıkıştırdığı bilinmekte. Dış baskılardan sonra Talat Paşa’nın  “Ermeni meselesi hallolunmuştur.” sözünü ve “Hükümetin lekadar etmesine lüzum yoktur.” emrini söylemesi o vakte kadar gerçekleşmiş Ermeni tehcirinin “yeterli” görüldüğü, katliamların büyümesine lüzum olmadığını belirtmektedir. Bu, Talat Paşa’nın boyutuna hâkim olduğu bir katliama dış baskılar sonucunda çekmiş olduğu bir telgraftır. Bunun yanında Talat ve Enver Paşaların evlerinde kendilerine ait bir telgraf sisteminin olduğu, resmi kaynakla yolladıkları telgrafları sonrasında kendi sistemleri aracılığıyla iptal ettiği de bilinmekte. Taner Akçam’ın örneklendirdiği bir başka Dâhiliye Nezareti telgrafı ise Diyarbekir hakkında olan: “Şimdiye kadar Diyarbekir’de 700 kişinin boğdurulduğu, 2000 kişinin öldürüldüğü; geri kalan Ermenilerinse korkudan kendilerinin de katledileceklerini düşündüklerini” belirtiyor. Bu sırada Talat Paşa vilayete oradaki yüksek tabakadan Ermenilerin korkmaması için telgraf çekerken alt sınıftan Hıristiyanların büyük bir kıyıma maruz kalındığı biliniyor.

Ermeni malları üzerine 30 Mayıs 1915’te çıkartılan Bakanlar Kurulu kararı “Ermenilerin el konulan malları”yla ilgili: “vekâletnamenin üzerine yeni işlem yapılmayacaktır.” Yani, göç ettirilmiş bir Ermeninin sahip olduğu malları gasp ederek alan birinin tuttuğu vekâletnameyle artık o mal gasp edenin olacaktı. Bunun yanında el konulan malların nerelerde kullanıldığına baktığımızda ise Anadolu coğrafyasına gelen Müslüman muhacir ihtiyaçları, Müslüman burjuva oluşturulması, 1. Dünya Savaşı askeri ihtiyaçları, hükümetin tehcir masrafları, Hamidiye Alayları gibi kurulan “milis teşkilâtı” için harcandığı görülüyor.

Sürgün sırasındaki ölümlerin genel nüfus politikası kapsamında değil de “çeteciler savaşı” olduğunu iddia eden resmi tarih tezine karşı ortaya çıkartılabilecek birçok kanıt var. Örneğin, girişte bahsedilen tehcirden önce ayrıntılı tutulan ekonomik ve nüfusa dair tutanaklar ne anlama geliyordu? Ermeni tehcirinden önce başlayan Rum göçü, sonrasında Kürtlere ve Araplara yönelik asimilasyon politikaları bunun planlı olduğuna dair bir kanıt değil midir? Önemli kişilerin akıbetlerinin belirlenmesi, konvoylara yapılan saldırılara dair resmi tutanaklar devlet kontrolünde gerçekleşen tehcirin “çeteciler savaşı” olmadığını kanıtlar mı? Tehcir sonrasında din değiştirmelere (ihtida) yönelik sayısız genelge ve tutanaklar gayrimüslimlerin Müslümanlaşma ihtimalinin bile sürekli kayıtlara geçtiğini kanıtlamaz mı? Özetle, devletin tutanaklarla sürekli takip ettiği, resmi yazışmalarda kontrol ettiği tehcir sırasındaki olaylarda devletin hiçbir sorumluluğunun olmadığını iddia etmek ne anlama gelir?

Taner Akçam kitabın sonunda Ermenilere yönelik politikaların Anadolu’nun etnik kültür olarak homojenleşmesinin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini belirtiyor. Bunların tamamının Osmanlı arşiv belgeleriyle kanıtlanabilirliğini ortaya koyuyor. Meselenin ekonomik yönlerinin de bulunduğunu, Türk-Müslüman burjuvazi yaratma çabalarının bir parçası olduğunu açıklıyor. Türkiye’ye düşen görevin ise ahlaki olarak vicdanen kabul edilemez bu durumun gerçekleştiğini kabul etmek olduğunu belirtiyor. Bunun gerçekleştiğini ve sorumluluğunu aldıktan sonra uluslararası ceza hukukunda yerinin tartışılacağını söylüyor Taner Akçam. Yani mesele sadece “bir soykırım mı değil mi?” meselesi değil, ahlaken sorumluluklarını kabul etmek. Ancak resmi tez, bu sorumluluktan sürekli kaçıp bunun kendiliğinden olduğunu kanıtlamaya çalışan bir devletin çabaları etrafında dönüyor.

Taner Akçam’ın kitabı burada bitse de aktarım sonunda soykırımın 1949 yılında Birleşmiş Milletler tarafından nasıl tanımlandığı aktarıldı. Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde soykırımın hukuksal tanımı 2. Maddede şu şekilde yapılıyor:

“Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; [ve] çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi”[2]



[1] Aktarım Van bölgesi alan araştırması kapsamında 15.07.14 tarihinde yapılmıştır.

[2] “Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide. Adopted by the General Assembly of the United Nations on 9 December 1948 “ https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%2078/volume-78-I-1021-English.pdf Şu tarihte ulaşılmıştır: 21 Temmuz 2014